Muhasebe Ücret Alacakları Yönünden
Zamanaşımı Süresi Hakkında- Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararı
YARGITAY Hukuk Genel Kurulu 2013/1913 E. , 2015/1260 K. Sayılı kararı
Taraflar arasındaki “itirazın iptali”
davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kozan 1. Asliye Hukuk Mahkemesince
davanın reddine dair verilen 08.02.2012 gün ve 2010/85 E-:2012/48 K. Sayılı
kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay
13.Hukuk Dairesinin 13.12.2012 gün ve 2012/11193 E-2012/28548 K. Sayılı ilamı
ile;
(...Davacı; davalı hakkında muhasebe ücreti
alacağı nedeniyle Kozan İcra Müdürlüğünün 2010/252 esas nolu dosyası ile icra
takibi yapıldığını, ancak davalının borca itirazı nedeniyle takibin durduğunu,
yapılan itirazın haksız ve hukuka aykırı olduğunu belirterek, davalı tarafın
itirazının iptali ile icra takibinin devamına, davalının %40'dan aşağı olmamak
üzere icra inkar tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini istemiştir.
Davalı; davanın zamanaşımına uğradığı belirterek
davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davanın 5 yıllık zamanaşımına tabi
bulunduğu gerekçesiyle reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından
temyiz edilmiştir.
1-Mahkemece, her ne kadar ödenmeyen veya eksik
ödenen muhasebe ücret alacakları yönünden 5 yıllık zamanaşımı süresinin geçerli
olduğu gerekçesi ile 2006-2007-2008 yıllarına ait davalı şirketin inşaatı ile
ilgili 2.500 TL muhasebe ücreti alacağının ve 1999 – 2009 yıllarına ilişkin
alacak talebinin zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş ise de; dava
konusu ihtilafta uygulanacak zamanaşımı süresi sözleşme ilişkilerindeki 10
yıllık zamanaşımı süresi olup, dava tarihi itibariyle zamanaşımına uğramamış
alacak kalemleri bulunmaktadır. Bu nedenle, belirlenen zamanaşımı süresi
dikkate alınarak sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde
hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
2-Bozma nedenine göre, davacının diğer temyiz
itirazlarının incelenmesine gerek görülmemiştir...)
gerekçesiyle karar bozularak dosya yerine geri
çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda
direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme
kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar
okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava; muhasebe ücretinin tahsili için girişilen
ilamsız icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
Mahkemenin, “…davacı ve davalı arasındaki hukuki
ilişkinin vekalet akdi olduğu, çünkü davacının davalının gözetimi ve denetimi
altında bu işi ifa etmediği, bu durumda hizmet akdinden değil vekalet akdinin
söz konusu olduğu, vekalet akdinden doğan alacaklarda zamanaşımı süresinin BK'nun
m.126/4 uyarınca 5 yıl olduğu, davalının da gerek takibe itiraz dilekçesinde
gerekse davaya cevap dilekçesinde, zamanaşımı itirazını süresinde yaptığının
anlaşıldığı, ayrıca yapılan bilirkişi incelemelerinden de anlaşılacağı üzere,
09/06/2010 tarihli ve 31/12/2011 tarihli rapor ve ek rapor içeriklerine göre,
zamanaşımı dikkate alınıp son 5 yıl içinde hak kazanılan ücret toplamının
2043,52 TL, son 5 yıl içinde yapılan fazla ödeme miktarının ise 2426,32 TL
olduğu, bu durumda hak kazanılandan daha fazla ödeme yapıldığı ve davalının
muhasebe ücreti borcunun kalmadığı…” gerekçesiyle davanın reddine dair verdiği
karar davacı vekilinin temyizi üzerine, Özel Dairece, yukarıda yazılı
gerekçeyle bozulmuş; yerel mahkemece, önceki kararda direnilmiştir.
Direnme kararını, davacı vekili temyiz etmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen
uyuşmazlık; taraflar arasındaki sözleşme ilişkisinin tabi olduğu dava
zamanaşımı süresinin 5 yıl mı yoksa 10 yıl mı olduğu noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın daha iyi anlaşılabilmesi ve daha
isabetli çözüme ulaşılabilmesi için öncelikle, zamanaşımı ve vekâlet
sözleşmesinin niteliğine ilişkin genel açıklamalar yapılmasında fayda vardır.
Borç ilişkisini kuran en önemli kaynak
sözleşmedir. Her sözleşme, taraflar arasında bir hukuki ilişki meydana getirir,
bu ilişkiye “sözleşmeye dayalı=akdi ilişki” denir.
Borç doğuran sözleşmelerden birisi olan “Vekâlet
Sözleşmesi”, mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK)’nun
386/1.maddesinde,“Vekâlet, bir akittir ki, onunla vekil, mukavele dairesinde
kendisine tahmil olunan işin idaresini veya takabbül eylediği hizmetin ifasını
iltizam eyler.” şeklinde tanımlanmıştır.
Vekil, vekâlet sözleşmesi gereği başkası adına
işler yapmakla yetkilendirilmiş olan kişidir. Vekil bu açıdan bakıldığında, bir
avukat, doktor, bankacı, mimar, bir taşınmazı vekâleten satın alan veya satan
kimse vb. olabilmektedir.
Bu tanımlamadan vekâlet sözleşmesinin unsurları:
vekilin, bir iş görme borcunu üstlenmesi; iş görme borcunun, başkasının
menfaatine yapılması; iş görme borcunun, müvekkilin iradesine uygun olarak
yerine getirilmesi; vekilin, edim sonucunu değil, edim fiilini üstlenmesi;
vekilin, iş görme borcunu yerine getirirken bağımsız hareket etmesi; ücret (ki
bu unsur zorunlu değildir) biçiminde sıralanabilir.
Vekâlet sözleşmesi kural olarak, BK’nun
11.maddesinin 1.fıkrası hükmü gereğince hiçbir şekle bağlı değildir. Yazılı
olabileceği gibi, sözlü de yapılabilir. Hatta BK’nun 6.maddesi hükmü uyarınca
vekâlet örtülü olarak (zımnen) verilebileceği gibi zımni kabulle de oluşabilir.
Vekâlet sözleşmesi, bir iş görme sözleşmesi
olduğundan tipik edim bir işin görülmesi veya bir hizmetin yerine
getirilmesidir. Vekâlet sözleşmesi eksik iki tarafa borç yükleyen bir akittir.
Çünkü vekil, bir edimi ifa borcu altına girmekte ve fakat müvekkil ancak bazı
durumların varlığı halinde borç altına girmektedir (BK. m.386/3).
Kural olarak vekâlet sözleşmesinin kapsamı,
Borçlar Hukukunun genel hükümlerine ve genel ilkelere bağlı olarak tarafların
rızalarına göre belirlenir. Ancak, şahsa sıkı sıkıya bağlı hakların vekâlet
sözleşmesinin konusunu oluşturması hukuken olanaklı değildir. Sözleşme
özgürlüğü ilkesi gereği bu emredici kural dışında kalan her konuda vekâlet
sözleşmesi yapılabilir. Eğer, tarafların iradeleri sözleşmenin kapsamının belirlenmesi
konusunda yol gösterici değil ise veya sözleşmede bu hususa değinilmemiş ise
BK.m.388/1’in düzenlemesine göre sözleşmenin kapsamı sözleşmenin ilişkin olduğu
(taalluk eylediği) işin niteliğine göre belirlenecektir.
Vekile verilen yetki hukuk düzeninin elverdiği
ölçüde tüm hukukî işlemleri yapmak yetkisi veriyor ise genel temsil
yetkisinden, belirli bir veya birkaç hukukî işlemle sınırlı kalmak üzere yetki
verilmişse özel temsil yetkisinden söz edilir.
Temsil yetkisi bir süre ile sınırlı olarak verilmişse
yani belirli bir süre içinde kullanılması ve bu sürenin bitimi ile yetkinin de
son bulması isteniyor ise süreli temsil yetkisi mevcuttur. Oysa bir süre sınırı
konulmaksızın da temsil yetkisi verilebilir. İşte bu biçimde verilen temsil
yetkisinin bir süre ile sınırlandırılmaksızın her zaman kullanılabilmesi imkânı
vekile tanınmış ise süresiz temsil yetkisinden söz edilir (HGK’nun 04.05.2011
gün ve E:2011/13-161, K: 2011/276 sayılı ilamı).
Nihayet, BK’nun 387.maddesine göre, vekilin tevdi
edilen işi idare hususunda resmî bir sıfatı varsa veya işin icrası mesleğinin
icabından ise yahut bu gibi işleri kabul edeceğini ilân etmiş ise vekalet,
vekil tarafından derhal reddedilmedikçe kabul edilmiş sayılır (6098 sayılı Türk
Borçlar Kanunu m.503).
Somut uyuşmazlık yönüyle “işin icrası mesleğinin
icabından” olması halinde, bu gibi kimseler, serbest meslek faaliyetlerini
yetkili makamdan aldıkları ruhsata dayanarak icra ederler; bu işleri de,
meslekleri gereği yapmaktadırlar. Dolayısıyla bu kişilerin faaliyetlerinin,
BK’nun 387.maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekir (Örneğin; 3568 sayılı
Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanunu kapsamında
ruhsata dayalı olarak faaliyette bulunan serbest muhasebeciler gibi).
Hemen burada zamanaşımı müessesesi üzerinde de
durulması gerekmektedir.
Hukukta normların yürürlüğü, hakların kazanılması
ve kaybedilmesi, yaptırımların uygulanması belirli sürelere bağlanmıştır.
Ancak, hukukun her dalında sürelerin türleri ve nitelikleri farklı olup,
değişik sonuçlar doğurmaktadır.
Bu bağlamda, özel hukukta teknik bir kavram olan
zamanaşımı, bir hakkın kazanılmasında veya kaybedilmesinde kanunun kabul etmiş
olduğu sürenin tükenmesi anlamına gelmektedir.
BK'nun 125-140'ncı maddeleri arasında düzenlenen
zamanaşımı, hakkın ileri sürülmesini engelleyici nitelikte olup, alacak hakkı
alacaklı tarafından, yasanın öngördüğü süre ve koşullar içinde talep
edilmediğinde etkin bir hukuki himayeden, başka bir deyişle, dava yoluyla elde
edilebilme olanağından yoksun bırakılmaktadır. Zamanaşımına uğrayan alacağın
tahsili hususunda Devlet kendi gücünü kullanmaktan vazgeçmekte, böylece söz
konusu alacağın ödenip ödenmemesi keyfiyeti borçlunun iradesine
bırakılmaktadır. Şu halde zamanaşımına uğrayan alacak ortadan kalkmamakla
beraber, artık doğal bir borç (Obligatio naturalis) haline gelmektedir. Ancak
belirtmek gerekir ki, alacağın salt zamanaşımına uğramış olması, onun eksik bir
borca dönüşmesi için yeterli değildir; bunun için borçlunun, kendisine karşı
açılmış olan alacak davasında alacaklıya yönelik bir def'ide bulunması gerekir
(HGK’nun 05.05.2010 gün ve E:2010/8-231, K:255; 09.10.2013 gün ve E:2013/4-36,
K:2013/1457; 19.02.2014 gün ve E:2013/4-440, K:2014/115 sayılı ilamları).
İşte, zamanaşımı hukuki niteliği itibariyle, maddi
hukuktan kaynaklanan bir def'i olup; usul hukuku anlamında ise, bir savunma
aracıdır (Kuru, Baki:Hukuk Muhakemeleri Usulü, Cilt:IV, İstanbul 2001, Cilt:2,
s.1761;Von Tuhr. A.:Borçlar Hukuku (C.Edege Çevirisi), Ankara 1983, Cilt:1-2,
s.688 vd.;Canbolat, Ferhat:Def’i ve İtiraz Arasındaki Farklar ve İleri
Sürülmesinin Hukuki Sonuçları, EÜHF Dergisi, Cilt:III, Sayı:1, Kayseri 2008,
s.255 vd.; HGK’nun 06.04.2011 gün ve E:2010/9-629, K:2011/70; 09.10.2013 gün ve
E:2013/4-36, K:2013/1457; 19.02.2014 gün ve E:2013/4-440, K:2014/115 sayılı
ilamları).
Öyle ki, çok eski tarihlerde gerçekleşmiş hakların
belgelenmesi ve ispat edilmesi son derece güç, bazı durumlarda ise imkânsızdır.
Böyle hallerde zamanaşımı, mahkemeleri aradan uzun zaman geçmesi sebebiyle
incelenmesinde güçlük çekilecek eski olayları inceleme ve değerlendirmekten
dolayısıyla gereksiz yere vakit kaybetmekten kurtarmaktadır.
Bilindiği üzere, borçlarını yerine getirmiş ve
ödemiş kimseleri ifaya dair belgeleri ömür boyu saklamaya zorlamak mantık
kurallarına ve hakseverlik duygularına uygun düşmemekte, bunun yerine belli bir
süre sonunda borcun ödendiğinin kabulü daha doğru olmaktadır.
Bu nedenlerle kanun koyucunun öngördüğü sürelerde
hakkını aramayan alacaklı, bu davranışının sonuçlarına katlanmak durumunda kalacaktır.
Zamanaşımını ileri süren borçlu (davalı), aynı
zamanda bu sürenin dolduğunu da kanıtlama yükü altındadır.
Yasada hangi hakların zamanaşımına uğrayacağı,
hangilerin uğramayacağı belirli bir sistem halinde düzenlenmiş değildir. Mevcut
hukuk düzeni ve mevzuata göre, borçlar, ticaret, eşya ve kamu hukukundan
kaynaklanmış olsun bütün alacaklar zamanaşımına tabidir.
Kural olarak yalnızca alacak hakları zamanaşımına
bağlanmıştır. Alacak hakları; alacaklıya, borçludan bir edimi yerine
getirmesini isteme yetkisini veren haklardır. Mülkiyet hakkı ve diğer ayni
talepler kural olarak zamanaşımına uğramazlar.
BK’nun 125’inci maddesinde zamanaşımının kapsamı
ve süresiyle ilgili genel bir hüküm sevk edilmiştir. Bu madde hükmüne göre; “Bu
kanunda başka bir suretle hüküm mevcut olmadığı takdirde her dava on senelik
müruru zamana tabidir.” denilmiştir.
BK. m.125’e göre, özel hukukta aksine bir hüküm
bulunmadıkça, alacaklar ilke olarak on yıllık zamanaşımına tabidir. BK.
m.126’da yukarıdaki ilkenin istisnası düzenlenmiştir. Buna göre bazı alacaklar
beş yılda zamanaşımına uğrar.
BK’nun 126/IV hükmüne göre, vekâlet sözleşmesinden
doğan alacaklar beş (5) yıllık zamanaşımına tabi bulunmaktadır.
Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay
değerlendirildiğinde:
Davacının serbest muhasebeci sıfatıyla, davalı
şirketin muhasebe kayıtlarını tuttuğu anlaşılmaktadır. Taraflar arasında
çekişmesiz olan bu hususun ve dolayısıyla hukuki ilişkinin niteliğinin ne
olduğunun tespiti önem arzetmektedir.
Yukarıda vurgulandığı üzere, serbest muhasebecilik
faaliyetinin hukuki nitelikçe bir “vekalet sözleşmesi” olarak kabulü
gerekmektedir. Zira, davacı serbest muhasebecinin faaliyetini 3568 sayılı Kanun
kapsamında ruhsata dayalı olarak gerçekleştirdiğinden, davalı ile aralarındaki
sözleşme ilişkisinin BK’nun 387.maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekir.
Durum bu olunca;vekâlet sözleşmesinden doğan
alacaklar beş (5) yıllık zamanaşımına tabi bulunmaktadır.
Buna göre, davacı isteminde 1999 ila 2009
tarihleri arasındaki muhasebecilik ücretinin tahsilini istemiş; yerel mahkeme
de, son beş (5) yıldan önceki (ilk beş yıl) alacakların zamanaşımına uğradığını
kabul ederek, son beş (5) yıl bakımından davacının alacağından fazla olarak
davalı ödemesinin bulunduğunu benimseyerek, davanın reddine karar vermiştir.
Yerel mahkemenin, taraflar arasındaki hukuki
ilişkinin vekalet sözleşmesi olduğu ve bu sözleşmeden doğan alacakların beş (5)
yıllık dava zamanaşımına tabi bulunduğuna ilişkin kararında direnmesi usul ve
yasaya uygundur.
Hemen belirtmelidir ki, Hukuk Genel Kurulunda
yapılan görüşmeler sırasında, taraflar arasındaki muhasebecilik hizmetinin
hukuki nitelik bakımından bir iş görme akdi olduğu, sui generis (kendisine
özgü) bir sözleşme olup kanunda düzenlenmediği, dolayısıyla isimsiz bir akit
olduğu, BK’nun 126.maddesi hükmünde muhasebecilik sözleşmesinin yer almadığı,
bu nedenle dava zamanaşımı süresinin beş (5) yıl olarak kabulünün mümkün
olmadığı, dolayısıyla eldeki davada on (10) yıllık dava zamanaşımı süresinin uygulanması
gerektiği, Genel Kurulun çoğunluğu tarafından benimsendiği şekliyle taraflar
arasındaki muhasebecilik hizmetinin bir vekalet sözleşmesi olduğunun kabulü
halinde bile davaya konu alacakların zamanaşımına uğramadığı, zira vekalet
sözleşmesinde vekilin yani somut olayda serbest muhasebecinin ücret alacağının
muaccel olduğu tarihin, taraflar arasındaki sözleşme ilişkisinin sona erdiği
tarihten itibaren başlayacağı, bu tarih (2009 yılı üçüncü ayının sonu) dikkate
alındığında davanın (26.01.2009 icra takip tarihi itibariyle) yasal süresinde
açıldığı, ayrıca vekilin müvekkiline hesap verme ilişkisi devam ettiği sürece
zamanaşımı süresinin işlemeye başlamayacağı, bu durumu teyiden Hukuk Genel
Kurulu’nun 04.05.2011 gün ve E:2011/13-161, K:2011/276 sayılı ilamında
benimsenen kabul şekli itibariyle direnme kararının alacağın henüz muaccel
olmaması nedeniyle dava zamanaşımı süresinin işlemeye başlamadığı nedenine
dayalı olarak değişik gerekçeyle bozulması gerektiği azınlıkta kalan üyelerce
ileri sürülmüş ise de, Kurul çoğunluğu yukarıda belirtilen gerekçelerle bu
görüşü benimsememiştir.
Sonuç itibariyle; yerel mahkemenin Özel Daire
bozma kararına karşı direnmesi yerindedir.
Ne var ki, davacı vekilinin işin esasına ilişkin
diğer temyiz itirazları bozma nedenine göre Özel Daire tarafından
incelenmediğinden, bu yöne ilişkin inceleme yapılmak üzere dosya Özel Daireye
gönderilmelidir.
S O N U Ç : Yukarıda açıklanan nedenlerle, direnme
uygun bulunduğundan, davacı vekilinin işin esasına ilişkin diğer temyiz
itirazlarının incelenmesi için dosyanın 13.HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
22.04.2015 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
1-Davacı, davalı şirketten 1999 ila 2009 yılları
arası muhasebe ücretini istemiş, davalı ise zamanaşımı definde bulunmuştur.
Mahkemece bir kısım isteğin 5 yıllık zamanaşımına tabi olduğu gerekçesiyle
davanın reddine karar verilmiş, dairemizce sözleşme ilişkilerinde 10 yıllık
zamanaşımı süresi uygulanacağı gerekçesiyle hüküm bozulmuş ise de yerel
mahkemece taraflar arasındaki ilişkinin vekalet akdi hükümlerine tabi olduğu,
818 sayılı BK’nın m.126/4. bendi gereği zamanaşımı süresinin 5 yıl olduğu, dava
tarihine göre son 5 yıldan önceki alacakların zamanaşımına uğradığı
gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.
2-Sayın çoğunlukla aramızdaki görüş ayrılığı
taraflar arasındaki ilişkinin niteliği, uygulanacak zamanaşımı süresi ve
başlangıcına ilişkindir.
3-Öncelikle muhasebe hizmetinin niteliğini
irdelemek gerekir. Zira sözleşmenin hukuki niteliğinin belirlenmesi, sözleşmeye
uygulanacak hükümlerin tespitinde ve ihtilafın çözümünde gereklidir. 3568
sayılı Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik Ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanununun
“Mesleğin Konusu” başlıklı 2. maddesinde;
“A-Muhasebecilik ve mali müşavirlik mesleğinin
konusu:
Gerçek ve tüzelkişilere ait teşebbüs ve
işletmelerin;
a)Genel kabul görmüş muhasebe prensipleri ve
ilgili mevzuat hükümleri gereğince, defterlerini tutmak, bilanço, kar-zarar
tablosu ve beyannameleri ile diğer belgelerini düzenlemek ve benzeri işleri
yapmak.
b)Muhasebe sistemlerini kurmak, geliştirmek,
işletmecilik, muhasebe, finans, mali mevzuat ve bunların uygulamaları ile
ilgili işlerini düzenlemek veya bu konularda müşavirlik yapmak.
c)Yukarıdaki bentte yazılı konularda, belgelerine
dayanılarak, inceleme, tahlil, denetim yapmak, mali tablo ve beyannamelerle
ilgili konularda yazılı görüş vermek, rapor ve benzerlerini düzenlemek, tahkim,
bilirkişilik ve benzeri işleri yapmak.
Yukarıda sayılan işleri; bir işyerine bağlı
olmaksızın yapanlara serbest muhasebeci mali müşavir denir.” Hükmü yer
almaktadır.
4-Görüldüğü üzere yukarıdaki maddede sayılan
işlerin tek veya bir kaçının bir arada yapılması bir işgörme sözleşmesinin
konusunu oluşturmakla birlikte meydana gelen sözleşmenin tipik bir sözleşme
olduğu hususunda açık bir hükme yer verilmemiştir. Esasen sayın çoğunlukla
aramızda bu hizmetin tipik bir sözleşme olmadığı konusunda bir uyuşmazlıkta
sözkonusu değildir. Uyuşmazlık taraflar arasındaki bu ilişkiye vekalet
hükümleri için geçerli olan zamanaşımı süresinin uygulanıp uygulanmayacağı
noktasındadır.
5-Uyuşmazlığın daha iyi anlaşılabilmesi ve daha
isabetli çözüme ulaşılabilmesi için öncelikle, iş görme edimi içeren borç
sözleşmeleri, isimsiz akitleri, vekâlet sözleşmesinin niteliği, zamanaşımının
vekâlet sözleşmesinde nasıl uygulanacağına ilişkin genel açıklamalar
yapılmasında fayda görülmüştür.
Borçlar hukukuna göre borç doğuran akitler,
kanunda düzenlenip düzenlenmediğine göre de ayrıma tabi tutulmaktadır. Bu
bakımından, taraflardan birinin bir iş görme borcunu yüklendiği akitlere «iş görme
akitleri» denilmektedir. Hizmet akdi, istisna akdi, vekalet akdi böyledir.
Anayasaya ve Türk Borçlar Kanununa göre taraflar kanunda öngörülen sınırlar
içinde diledikleri konuda, diledikleri ile sözleşme yapabilirler. Buna sözleşme
özgürlüğü (akit serbestisi), irade özerkliği denir. Başka bir ifadeyle taraflar
kanunda düzenlenmemiş bir akit yapmakta serbest oldukları için kanunda
öngörülmüş akitlerden karma bir akit yapacakları gibi tamamen kendine özgü (sui
generis) bir akitte yapabilirler. Kanunda düzenlenmemiş akitlere isimsiz
akitler de denilmektedir.(OĞUZMAN,M.K. / ÖZ, T., Borçlar Hukuku Genel Hükümler
Vedat Y., İst. 2010 s.43). Prof. Fikret Eren’e göre Borçlar Kanununun özel borç
ilişkileri kısmında veya özel kanunlarda düzenlenmemiş olan sözleşmelere
isimsiz sözleşmeler denir. İsimsiz sözleşmeler kendi içlerinde ihtiva ettikleri
unsurların tipik sözleşmelere ait olup olmaması yönünden sui generis ve karma
sözleşmeler olmak üzere ikiye ayrılır (EREN F., Borçlar Hukuku Genel Hükümler
Beta 12. baskı 2010 s.192). İş görme sözleşmeleri sadece Türk Borçlar Kanununda
düzenlenen hizmet sözleşmeleri ile eser (istisna), yayım (neşir), vekalet gibi
sözleşmeler değildir. Bu sözleşmelerden hangisine girdiği oldukça tartışmalı
olan sözleşmeler bulunduğu gibi kanunda düzenlenen bu sözleşmelerin dışında yer
alan tarafların serbest iradesiyle gerçekleştirdiği başka işgörme borcu doğuran
isimsiz sözleşmeler de bulunmaktadır. (YAVUZ, Cevdet - ACAR, Faruk - ÖZEN
Burak, Türk Borçlar Hukuku Özel Hükümler, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununa
göre güncellenmiş ve yenilenmiş 9. Baskı, Beta, İstanbul 2013, sh. 841,) Bir
mimarın hazırladığı proje veya bir akademisyenin hukuki mütalaa vermesi maddi
veya fikri olsun bir sonucun hazırlanmasının borçlanıldığı bütün sözleşmeler
eser sözleşmesinin unsurlarını gerçekleştirmektedir(BÜYÜKAY Yusuf, Eser
Sözleşmesi, Yetkin, Ankara 2013 s.29). Eser sözleşmesinde bir eser meydana
getirmek esastır. Oysa vekalette sonucun elde edilmesi değil işin özenli
yapılması esastır. Muhasebecinin kanunda sayılan işlerden örneğin bilirkişilik
yapması, rapor hazırlaması bu anlam da bir eserin ortaya çıkması olarak
algılanacağından eser sözleşmesinin unsuru gerçekleşebilir. Diğer yandan
hasılat paylaşımlı inşaat sözleşmelerinin içinde eser, adi ortaklık, vekalet,
komisyon gibi sözleşmelerin unsurlarını taşıması nedeniyle karma bir sözleşme
niteliğinde olduğu ileri sürülmüştür. Karma sözleşmeler de kanunda
düzenlenmediğinden bu sözleşmelere ilişkin kanun hükümleri doğrudan değil kıyas
yoluyla yani niteliğine uygun düşecek ölçüde uygulanabilecektir. Bu hükümlerin
uygulanmasında çatışma olduğu takdirde sözleşmenin amacı ve tarafların
karşılıklı menfaatleri göz önüne alınarak hakkaniyete uygun bir şekilde hareket
edilecektir(YAVUZ/ACAR/ÖZEN age s.1079). Görüldüğü üzere muhasebecinin hizmet
alanı kendi özel kanununda düzenlenmiş fakat muhasebeciliğin konusu farklı
sözleşmelerin unsuru olabilir. Bu nedenle somut olayda muhasebecinin yaptığı
işlemlerin sui generis (kendine özgü) “atipik” bir sözleşme olduğunun kabulü gerekir.
6-Öte yandan sayın çoğunluk taraflar arasındaki
uyuşmazlığa vekalet hükümlerinin uygulanması gerektiğini kabul ettiğinden bu
sözleşmeye de değinmek gerekir. Vekâlet sözleşmesi 818 sayılı BK’nın 386/1
maddesinde, “Vekâlet, bir akittir ki, onunla vekil, mukavele dairesinde
kendisine tahmil olunan işin idaresini veya takabbül eylediği hizmetin ifasını
iltizam eyler.” şeklinde tanımlanmıştır. TBK 502. maddesi ise vekalet
sözleşmesini vekilin vekalet verenin bir işini görmeyi veya işlemini yapmayı
üstlendiği sözleşme olarak tarif etmiştir. Vekil vekalet verenin menfaatine ve
iradesine uygun olarak başkasının adına işler yapmakla yetkilendirilmiş olan
kişidir. Vekil bu açıdan bakıldığında, bir avukat, doktor, bankacı, mimar, bir
taşınmazı vekâleten satın alan veya satan kimse vb. olabilmektedir. Bu
tanımlamadan vekâlet sözleşmesinin unsurları: vekilin, bir iş görme borcunu
üstlenmesi; iş görme borcunun, başkasının menfaatine yapılması; iş görme
borcunun, müvekkilin iradesine uygun olarak yerine getirilmesi; vekilin, edim
sonucunu değil, edim fiilini üstlenmesi; vekilin, iş görme borcunu yerine
getirirken bağımsız hareket etmesi; ücret (ki bu unsur zorunlu değildir)
biçiminde sıralanabilir. Vekâlet sözleşmesi kural olarak BK’nın 11. maddesinin,
1. fıkrası hükmü gereğince hiçbir şekle bağlı değildir. Yazılı olabileceği
gibi, sözlü de yapılabilir. Hatta BK’nın 6. maddesi hükmü uyarınca vekâlet
örtülü olarak (zımnen) verilebileceği gibi zımni kabulle de oluşabilir. TBK
m.503 e göre “kendisine bir işin görülmesi önerilen kişi bu işi görme konusunda
resmi sıfatı haiz ise veya işin yapılması mesleğinin gereği ise ya da bu işleri
kabul edeceğini duyurmuşsa bu öneri onun tarafından hemen reddedilmemişse
vekalet sözleşmesi kurulmuş olur”.Vekâlet Sözleşmesi, bir iş görme sözleşmesi
olduğundan tipik edim bir işin görülmesi veya bir hizmetin yerine
getirilmesidir. Vekâlet Sözleşmesi eksik iki tarafa borç yükleyen bir akittir.
Çünkü vekil, bir edimi ifa borcu altına girmekte ve fakat müvekkil ancak bazı
durumların varlığı halinde borç altına girmektedir (BK. m.386/3). Kural olarak
vekâlet sözleşmesinin kapsamı, borçlar hukukumuzun genel hükümlerine ve genel
ilkelere bağlı olarak tarafların rızalarına göre belirlenir. Sözleşme özgürlüğü
ilkesi gereği bu emredici kural dışında kalan her konuda vekâlet sözleşmesi
yapılabilir. Eğer, tarafların iradeleri sözleşmenin kapsamının belirlenmesi
konusunda yol gösterici değil ise veya sözleşmede bu hususa değinilmemiş ise
BK.m.388/1’in düzenlemesine göre sözleşmenin kapsamı sözleşmenin ilişkin olduğu
(taalluk eylediği) işin niteliğine göre belirlenecektir. TBK 502/II (BK md.
386/II) uyarınca vekâlete ilişkin hükümler niteliklerine uygun düştüğü ölçüde
bu kanunda düzenlenmemiş olan işgörme sözleşmelerine de uygulanır. Eski
ifadesiyle “Diğer akitler hakkındaki kanuni hükümlere tabii olmayan işlerde
dahi, vekalet hükümleri cari olur”. hakkında hüküm bulunmayan iş görme
sözleşmelerinde vekalete ilişkin hükümleri uygulanacaktır. (YHGK 09.02.2011 gün
, Esas:2011/13-161 Karar:2011/276)
Yukarıdaki açıklamalara göre davacı muhasebeci
TURMOB kuralları gereği ücretsiz iş alamayacağından ve ücret bu sözleşmenin
asli edim borcunu oluşturduğundan tam iki tarafa borç yükleyen sözleşme
niteliğini kazanmıştır. Vekalet sözleşmesinde ise ücret zorunlu unsur olmadığından
eksik iki tarafa borç yükleyen sözleşme niteliğindedir.
7-Tüm bu açıklamalardan sonra asıl uyuşmazlık
noktasına gelince; 818 sayılı BK’nın 125’inci maddesinde (6098 sayılı TBK
m.146) zamanaşımının kapsamı ve süresiyle ilgili genel bir hüküm sevk
edilmiştir. Bu madde hükmüne göre; “Bu kanunda başka bir suretle hüküm mevcut
olmadığı takdirde her dava on senelik müruru zamana tabidir.” denilmiştir. BK.
mad. 126’da (TBK m.147) bu ilkenin istisnası düzenlenmiştir. Buna göre bazı
alacaklar beş yılda zamanaşımına uğrar. Bunlardan vekâlet, komisyon ve
acentelik sözleşmelerinden, ticari simsarlık ücreti alacağı dışında, simsarlık
sözleşmesinden doğan alacaklarda beş yıllık zamanaşımı süresine tabi
tutulmuştur. Vekâlet sözleşmesi ile ilgili uyuşmazlıklarda BK m. 126’daki beş
yıllık zamanaşımı uygulanır ise de zamanaşımı hükümlerinin uygulanması
açısından tüm iş görme akitlerinin BK 386/II. maddesi gereğince vekalet akdi
sayılmasına imkan yoktur. Zira istisnaî nitelik taşıyan TBK 147. maddesinin
geniş yoruma değil dar yoruma tabi tutulması gerekir. Sözleşmenin niteliği
konusunda yorum yapılırken hakkı daraltmamak gerekir. Bu hukukun en temel
değerleri arasındadır. Anayasa ile teminat altına alınan sözleşme özgürlüğü
ilkesine ters bir şekilde tarafların özgür iradeleriyle gerçekleştirdiği her
türlü sözleşmeyi bir tipe uydurmaya, ona kanunun özel hükümlerinde düzenlenen
ve aleyhe olan hüküm ve sonuçları uygulamaya zorlamak hakkın özüne dokunabilir.
Bu nedenle TBK m. 147/5 de düzenlenen sözleşmeler tahdidi olarak sayılmış olup
bunların yorum yoluyla genişletilmesi mümkün değildir. Aksi takdirde TBK 502.
maddesi hükmünün geniş yorumlanması sonucu tüm işgörme akitlerin de zamanaşımı
süresinin 5 yılla sınırlandırılması ve dolayısıyla içinde iş görme edimi içeren
tüm karma, bileşik ve isimsiz sözleşmelerin vekalet sözleşmesi olarak kabul
edilme riski ortaya çıkar. Öte yandan bu aksi kabulle istisnai bir hükmü genel
bir kuralın önüne geçirmiş oluruz. Dairemiz hizmet, vedia, yedieminlik, özel
eğitim gibi işgörme akitlerinde genel kural olan 10 yıllık zamanaşımı süresini
benimsemiştir. Tüm bu nedenlerle muhasebecilik ücretinin tahsili istemi açıkça
TBK 126. maddesinde sayılmadığından BK 125. maddedeki 10 yıllık zamanaşımı
süresine tabidir.
8-Kaldı ki taraflar arasındaki uyuşmazlığa vekalet
sözleşmesi hükümleri uygulanacağı kabul edilse bile zamanaşımı süresi işlemin
yapıldığı tarih, daha genel bir ifadeyle hakkın doğduğu tarihten başlamaz.
Kural olarak; sözleşmeden doğan alacaklarda zamanaşımı, alacağın muaccel olduğu
anda işlemeye başlar. Buradaki “muacceliyet” kavramı, alacaklı tarafından talep
ve dava edilebilir hale gelmiş olma anlamını taşıdığından, öncelikle doğmuş bir
alacağın varlığı gerekir. Ancak, BK. mad. 128’e göre muacceliyet bir ihbar
şartına bağlı ise, zamanaşımı bu ihbarın yapılabileceği andan itibaren işlemeye
başlar. BK’nın 101.maddesi gereğince, borcun muaccel olması, ifa zamanının
gelmiş olmasını ifade eder. Borcun ifası henüz istenemiyorsa, muaccel bir
borçtan söz edilemez. BK’nın 74. maddesi gereğince borcun yerine getirilmesi
bir süreye bağlanmamışsa, borcun doğumu ile birlikte alacak “muaccel” olur.
Eğer borcun ifası vadeye bağlanmışsa, alacaklı için zaman aşımı vadenin geldiği
tarihten itibaren işlemeye başlar. Vadeye tabi olmayan iade borçlarında (vedia,
bir servetin idaresine ilişkin vekalet gibi) borcun ne zaman muaccel sayılacağı
ihtilaflıdır. Bir görüşe göre zamanaşımı tevdi tarihinden başlar. Diğer bir
görüşe göre gerek vedia da, gerek vekalette, vekilin borçları akdin yapıldığı
tarihte değil, bu ilişkinin sona erdiği tarihten itibaren başlamaktadır. Bu
bakımdan zaman aşımı da, ilişkinin sona erdiği tarihten başlamalıdır. Kanun
koyucu BK 128.maddesinde zaman aşımının başlaması için borçlunun temerrüde
düşürülmesi esasından ayrılarak, alacağın muaccel olmasını kafi
görmüştür.Vekilin aldıklarını verme borcunun konusu para ise, BK. md. 393 f.
II’ye göre, vekil zimmetinde kalan paranın faizini de vermeğe mecburdur
(Prof.Dr. Haluk Tandoğan, Borçlar Hukuk, cilt II, sh.506-508). Vekâlet
sözleşmesinde vekilin aldıklarını müvekkile iade etmesine ilişkin olan verme
borcu ve müvekkilin bunları talep hakkı, BK md. 126/IV hükmüne göre vekâlet
sözleşmesinden doğan tüm alacaklar gibi beş yıllık zamanaşımına tabi
bulunmaktadır.(Bakınız; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 2011 tarih ve
2011/13-161 esas ve 2011/276 karar sayılı ilamı)
9-Tüm bu nedenlerle vekilin aldıklarını geri verme
borcunda olduğu gibi ücretini isteme konusunda da zamanaşımı vekalet sözleşmesi
sürdükçe işlemez. Muacceliyet vekilin hesap vermesi veya sözleşme ilişkisinin
bitmesi yani ölüm, azil, istifa ile başlar. Dairemizin 18.05.2012 gün
2011/11014-12786, 18/10.2012 gün 2011/19921- 2012/24032, 25.06.2012 gün
2010/10818- 2012/16461, 07032012 gün 2011/11608- 2012/5616 sayılı ilamları ve
YHGK nun yukarıdaki kararı da bu yöndedir. Bu bakımdan zamanaşımını hakkın
doğum anından başlatan yerel mahkemenin zamanaşımı nedeniyle red kararı hatalı
olup hükmün bu sebeple de bozulması gerekir. Açıklanan nedenlerle değerli
çoğunluğun görüşlerine katılma olanağı bulamamaktayım.
ARAÇ DEĞER KAYBI-ARAÇ HASARI TAZMİNATI-ARAÇ TAMİRİ SÜRESİNCE ARAÇTAN MAHRUMİYETE KARŞILIK GELEN BEDEL TALEBİ
EMSAL YARGITAY ...
Fazla mesai ücretine ilişkin, işçinin fazla mesai ücretine hak kazanıp kazanmayacağının araştırılması noktasında Yargıtay’ ın kararlarından bir ...
Ceza muhakemesi hukukunda, serbest delil ve değerlendirme sistemleri benimsenmiştir. Dolayısıyla hukuka uygun ...
Nafakanın Kaldırılması Davası Dava Dilekçesi Örneği
T.C.
Ceza muhakemesi hukukunda, serbest delil ve değerlendirme sistemleri benimsenmiştir. Dolayısıyla hukuka uygun ...
İcra Takibinin İptali Davası
Dava Dilekçesi Örneği
Sitelerde Ortak Yerlerin Kullanımına, Onarımına, Bakımına, Korunmasına ilişkin Site Yönetiminin Dava ...
TEK ORTAKLI LİMİTED ŞİRKETİN ORTAĞININ ÖLÜMÜ HALİNDE MİRASÇILAR ...
İcra Takibinde Yetkiye İtirazda Kötüniyet Tazminatına Hükmedilmeyeceğine Dair ...
Tanık Adresi Bildirimi Dilekçe Örneği
T.C.
.................ASLİYE CEZA MAHKEMESİ ...
Taşınmazdaki Mahkemenin Tedbir Kararı Üçüncü Kişilere Taşınmazın ...
Vekillikten Çekilme Dilekçe Örneği
T.C.
................. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ SAYIN BAŞKANLIĞINA
DOSYA NO
Taşınmazdaki tedbir kararları rızai devirleri önler mahiyette olup, ...
İLETİŞİMİN DİNLENMESİ, KAYDA ALINMASI VE SİNYAL ...
Tanık Adres Bildirmi ...
Ortaklığın giderilmesi davaları (izale-i şuyu), paylı ...
Bilirkişi Raporuna İtiraz Dilekçesi – Bitişik parseller arasına yapılan duvarın faydalı ve zorunlu ...
Tapu iptali ve tescili davaları, kanuna aykırı, usulsüz, yolsuz düzenlendiği iddia edilmesi halinde tapu ...
Delil Dilekçesi Örneği - Vazife Malullüğü İle İlgili Dava Hakkında
Denetimli Serbestlik Tedbirlerinden Yararlanma Talep Dilekçesi Örneği
MAL REJİMİ TÜRLERİ
Tapu İptal Ve Tescil Davası- Davaya Dahil Etme Dilekçesi Örneği
Islah Dilekçesi - Talep Artırım Dilekçesi - İşçilik Hak ve Alacağı Davası
Eşe Karşı İşlenen Kasten Yaralama Suçu- Kovuşturmaya Yer Olmadığı Kararına (TAKİPSİZLİK ...
Araç Hasarından Kaynaklı Maddi ve Manevi Tazminat Davası Delil ve Tanık Dilekçesi
Asliye Ceza Mahkemesinin Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılmasının Kabul Edilip Edilmediği İhtarına Karşı Beyan Dilekçesi Örneği
Muhasebe Ücreti Alacağına İlişkin İtirazın İptali Davasında Tanık Anlatımlarına, Dosyaya Vergi Dairesinden, TÜRMOB' dan, SGK' dan Gelen Cevaplara Beyan ...
İcra ve İflas Kanununa Göre Hangi
Mal ve Haklar Haczedilemez ?
Karşılıksız Çek Keşide Etme Suçu Şikayet Dilekçesi Örneği
Limited şirket ortaklarının sorumluluğu kural olarak alacaklılara karşı olmayıp, şirkete ...
Boşanma Davası Duruşma Günü Talep Dilekçesi Örneği
T.C.
………… ...
Ticaret Kanunu, ortakların şirket sırlarını korumakla yükümlü olduğunu, bu yükümlülüğün şirket ...
Miras bırakanın mirasçılıktan çıkarma işlemini hukuken ...
Salt Sözleşmenin Feshine İlişkin Dava Maktu Harca Tabidir. Ara Karardan Dönülmesi Talep Dilekçesi ...
Cismani Zarar- Maddi ve Manevi Tazminat Davası – Bilirkişi Raporuna İtiraz Dilekçesi- Örnek ...
Nafakanın Kaldırılması Davası Delil Dilekçesi – Örnek Dilekçe
Ağır Ceza Mahkemesi – Hakimin Reddi Dilekçesi – Örnek Dilekçe
İcra Mahkemesi - Yetkiye İtiraz Davası – Kambiyo Senetlerine Özgü İcra
Takibi
-SÜRE TUTUM DİLEKÇESİ-
-İTİRAZ-
T.C.
.................. AĞIR CEZA MAHKEMESİ SAYIN BAŞKANLIĞINA
GÖNDERİLMEK ...
YETKİ BELGESİ
...
-ISLAH DİLEKÇESİ-
T.C.
........... İŞ MAHKEMESİ SAYIN HAKİMLİĞİNE
DOSYA NO: ........... ESAS
Davacı
T.C.
............... AĞIR CEZA MAHKEMESİ SAYIN BAŞKANLIĞINA
DOSYA NO:...............
SANIK
T.C.
................ İŞ / ASLİYE HUKUK / İCRA HUKUK / TÜKETİCİ / ASLİYE TİCARET / AİLE / .................. MAHKEMESİ SAYIN ...
T.C.
................... İcra Dairesi
Dosya No: ..................
Dosya borçlusunun vekili Av . .................. ' a ödeme ...
T.C.
................AĞIR CEZA MAHKEMESİ SAYIN HAKİMLİĞİNE
GÖNDERİLMEK ÜZERE
.................. AĞIR CEZA MAHKEMESİ SAYIN ...
T.C.
................. İDARE MAHKEMESİ SAYIN BAŞKANLIĞINA
DOSYA NO: ......... ESAS
DAVACI : ...